Türkiye ekonomisine dair son dönemin hatta son birkaç yılın öne çıkan başlığı maalesef enflasyon… Enflasyon kavramını duyduğunda birçok kişinin aklına ilk gelen fiyat artışı olsa da, belli bir dönemde bazı mal ve hizmetlerin fiyatları artarken bazı mal ve hizmetlerin fiyatları düşebildiği unutulmamalıdır. Dolayısıyla enflasyon, bir veya birkaç mal ve hizmet fiyatının tek başına artması değil, bir bütün olarak mal ve hizmet fiyatlarının genel seviyesinin artmasını ifade etmektedir. Yani tek bir ürün fiyatının artması enflasyon değildir. Örneğin, farklı ürünlerden oluşan bir mal sepetinde, belli bir dönemde, bazı ürünlerin fiyatı artarken bazılarının fiyatları düşmektedir ve nihai aşamada sepetteki tüm ürünlerin ağırlıklı fiyatı artmış ise enflasyondan bahsetmemiz mümkündür.
Buradan hareketle, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışı ifade eden enflasyonun alt kırılımlarına baktığımızda çekirdek enflasyon, üretici fiyat endeksi, tüketici fiyat endeksi, hizmet enflasyonu gibi çok çeşitli kavramların da yer aldığı görülmektedir. Enflasyon aynı zamanda kaynağına göre, yani enflasyona sebep olan faktörlere göre de, sınıflandırılabilmektedir. Kaynağına göre enflasyon, Talep Enflasyonu ve Arz (Maliyet) Enflasyonu olarak iki başlığa ayrılmaktadır. Talep Enflasyonu, mal ve hizmetlere olan talebin artmasına bağlı olarak fiyatlar genel seviyesinin yükselmesini ifade eder. Daha çok para arzının arttığı dönemde toplam talebin toplam arzı aşması ile ortaya çıkar. Arz (Maliyet) Enflasyonu ise üretilen mal ve hizmetlerin maliyetlerinde yaşanan artışa bağlı olarak ürün fiyatlarının artmasıyla oluşan enflasyonu ifade eder. Örneğin, personel ücretlerinin ya da hammadde maliyetlerinin yükselmesi arz (maliyet) enflasyonuna yol açabilir.
Enflasyonun kaynağı, yani talep enflasyonu mu, yoksa arz yönlü bir enflasyon mu olduğu, belirlendikten sonra merkez bankaları uygun politikaları uygulama yönünde adım atmaktadır. Ancak bu sanıldığı kadar kolay değildir. Yani bir ekonomide enflasyon var ise bunun kaynağının sadece talep ya da sadece arz yönlü olduğunu tespit etmek her zaman mümkün olmayabilir. Enflasyonla mücadele eden ekonomilerde çoğunlukla her iki yönlü enflasyon türü birlikte yer almakta olup, hangi etkinin daha baskın olduğuna bakılarak politika tercihi yapılmaktadır. Diğer yandan, bir ekonomide talep yönlü enflasyon olduğu belirlendiğinde, toplam talebi baskılamak için çoğunlukla faizlerin artırılması tercih edilirken, arz yönlü enflasyonda maliyetlerin düşürülmesi için faiz indirimleri tercih edilmektedir.
Enflasyonun konuşulduğu dönemlerde, özelliklede talep yönlü bir enflasyon var ise çıktığı açığı kavramı öne çıkmaktadır. Aslında çıktığı açığı, merkez bankalarının, enflasyonun kaynağını belirlerken kullandıkları bir ölçümlemedir. Bu ölçümleme ile enflasyonun talep yönlü olup olmadığı ya da başka bir deyişle talebin enflasyon üzerindeki etkisi belirlenmeye çalışılır. Çıktı Açığı, bir ekonominin potansiyel üretim seviyesi ile mevcut üretim seviyesi arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Çıktığı açığını daha sağlıklı bir zemine oturtmak adına potansiyel üretim kavramını da açıklamakta fayda var. Potansiyel Üretim Seviyesi ise bir ekonomide teknoloji düzeyinin sabit kaldığı varsayımı ile emek ve sermaye kullanılarak enflasyon yaratmaksızın erişilebilecek maksimum üretim düzeyini ya da ekonomik büyümeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla çıktı açığının pozitif olması, talebin fazla olmasına bağlı olarak ekonominin kapasitesinin üzerinde çalıştığı için talebin enflasyon üzerinde yukarı yönlü baskısının ortaya çıkması olarak ifade edilebilir. Çıktı açığının negatif olması ise bir ekonomideki talebin zayıf olmasına bağlı olarak arz fazlalığının ya da atıl kapasitenin enflasyonda düşüşe yol açabilmesi durumudur.
Son olarak, bütün bu kavramlar çerçevesinde, enflasyonun düşmesi ürün fiyatlarının düşmesini değil, belli bir mal sepeti dahilinde, fiyatların daha az artmasını ifade ettiği unutulmamalıdır.