Ekonomi

Şu çağrı konusu...

Sayın Alaattin AKTAŞ'ın, ekonomim.com sitesinde bugün yayımlanan "Şu çağrı konusu..." başlıklı köşe yazısı

Bu köşede dün ekonomi yönetimine bir çağrıda bulundum. Söylediğim özet olarak şuydu:

“Vatandaş TÜİK’in açıkladığı enfl asyon oranlarına inanmıyor. Vatandaş enfl asyonun düşeceğine de, dolayısıyla düştü dediğiniz oranlara da inanmıyor. Böyle düşünüyorlar diye vatandaşa ‘Keyifleri bilir, ister inansınlar ister inanmasınlar’ diyebilir misiniz, hayır. Enfl asyonun düşmesi için tabii ki atılması gereken bir dizi ekonomi temelli adım var ama bu sorunun bir de beklenti ayağı var. Beklentileri iyileştirmeden enfl asyon belasının üstesinden gelmek pek mümkün değil. O yüzden de vatandaşı açıklanan oranlar konusunda ikna edecek adım atın.”

Herkesi ikna etmek elbette mümkün değil, bunu kimse yapamaz. Ama inanılırlık sorunu ne kadar aşağı çekilebilirse o kadar yol alınmış demektir.

Peki bunun için yapılması gereken ne, bunu da dile getirdim. Dediğim şu:

TÜİK’i bir günlüğüne basın mensuplarına, akademisyenlere, bu işle ilgili olanlara açın. Zaman sınırlaması olmaksızın bir gün boyunca tüm sorulara yanıt verilmesini sağlayın. Kuşkuları gidermeye çalışın. Fiyatlar nasıl derleniyor, o fiyatlar endeks hesaplamasına nasıl yansıyor, hesaplama nasıl yapılıyor, bilgisayar ekranında hepsini gösterin.

Sonra şöyle devam ettim:

Unutmayın; ikna edebildiğiniz takdirde bazı isimlerin yazacağı ‘Evet bu hesap doğru ya da doğruya çok yakın’ türü bir yazı, bu yönde verilecek bir mesaj, ekonomi yönetiminden birilerinin bin kere söyleyeceği ‘Enflasyon hesabına güvenin’ ya da ‘Enflasyon düşecek’ sözünden çok daha etkili olacaktır.”

Muhatap kim?

Dünkü yazımda bu çağrımın muhatabının doğrudan TÜİK olmadığını da belirttim. TÜİK istese de böyle bir adım atamaz. TÜİK, belki ilişkili olduğu Maliye Bakanlığı’ndan izin alarak bu tür bir açılıma yönelebilir, yani gereken adımı ancak Maliye Bakanlığı atabilir. Ya da bu yönde bir adım atılabilmesi için Cumhurbaşkanlığından izin alınması gerekir.

Doğrusu bu çağrıdan sonrası beni ilgilendirmiyor. Bu çağrı karşılık bulur mu, bulursa buna kimin inisiyatif almasıyla karar verilir bilemem.

Ama şunu bir kez daha söylemem gerekir.

Madem TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranına kuşkuyla bakmaya hiç gerek yok, yani madem bu enflasyon oranı kesinlikle doğru, madem kendinize böylesine güveniyorsunuz; öyleyse buyurun hesaplamanızı bir anlamda halkın denetimine açın!

Açın ki “Enflasyon açıklanandan zaten yüksek, gelecekte açıklanacak oran da gerçeği yansıtmaktan uzak kalacak” yaklaşımıyla fiyat belirleme gücünü elinde bulunduranlara da yüksek oranlı zam yapma fırsatı vermeyin!

Yaparlar-yapmazlar!

Dün bu yazımdan sonra çok sayıda geri dönüş aldım. Çok saygıdeğer iktisatçıların bu çağrıma destek vermesinden elbette çok memnun oldum.

Vatandaşın yorumu ise genelde aynıydı; hemen herkes bu çağrımı destekledi.

Destek bir yana sonrasına dönük beklentiler ise birbirinden farklıydı.

Bir kesim bu çağrımın gereğinin yapılması gerektiğini dile getirdi.

Bir başka kesim ise çağrımı yerinde bulmakla birlikte bundan bir sonuç elde etmemin mümkün olmadığını ifade ettiğini belirtti.

Bazı okurlarım da benim ne beklediğimi, yani bu çağrının sonuç verip vermeyeceğini sordu.

Çok büyük bir beklentiyle hareket etmediğimi; ancak umutsuz da olmadığımı söyledim, hâlâ aynı görüşteyim. Ekonomi yönetimi umarım beni yanıltır.

Beklentiler düzelmeden olmaz!

Enflasyonla mücadele için atılması gereken çok adım var tabii ki. Ancak bir okurumun dediği gibi enfl asyonla gerçekten mücadele ediliyorsa ya da edilmek isteniyorsa...

Ama girişte de belirttim, enflasyonun ne geldiği düzey inandırıcı bulunuyor, ne enflasyonun düşeceğine inanılıyor.

İşte Merkez Bankası’nın sektörel enfl asyon tahminlerine ilişkin veriler... Son veri 2026’nın şubat ayında hangi düzeyde bir enfl asyon tahmin edildiğini gösteriyor. Çok az sayıda piyasa katılımcısının yanıt verdiği anketle ortaya konulan sonucu bir kenara koyuyorum. Fiyat belirleme gücünü elinde bulunduran reel sektörün beklentisi hâlâ yüzde 42 düzeyinde. Vatandaş ise çok ama çok yüksek bir oran bekliyor, yüzde 59.

Oysa enflasyonun bu yıl sonunda yüzde 24’e inmesi umuluyor; dolayısıyla Şubat 2026’daki yıllık oran daha da aşağıda olmalı. Ama beklenen oranlar ne; yüzde 42 ve yüzde 59.

Birbirini besleyen olumsuzluk doğuruyor

Beklenti, enfl asyonu; enflasyon, beklentiyi körükler bir hal almış durumda.

Dün de vurguladım. Enflasyonu yüksek bekleyen vatandaş, hemen her gün bir mal ya da hizmete zam gelmesini hiç mi hiç yadırgamıyor; satıcı haksız yere zam yapmış olsa bile onu mazur görmeye başlıyor; “Ne yapsın, her şeye zam geliyor, o da zam yapıyor” diyor.

Bu olumsuz algıyı kırmanın ve haklı gerekçeler dışında yapılan zamlara vatandaşın ses yükseltmesini sağlamanın yolu da enflasyon beklentilerini kırmaktan geçiyor.

Dolayısıyla çağrımı yineliyorum:

Gelin TÜİK’i açın; gazeteciler, akademisyenler ve bu konuyla ilgili olan isimler gelsin, her şeye baksın. Sakladığınız, gizlediğiniz, görülmesini sakıncalı bulduğunuz bir sır söz konusu değilse -ki yok diyorsunuz- bu çağrıya kulak verirsiniz. Yok eğer vermezseniz, toplumdaki gerçek enflasyonun gizlendiği algısını hiçbir zaman düzeltemez; TÜİK’in üstündeki şaibeyi de ortadan kaldıramazsınız. Top sizde!

•    Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.