Kur artışı düşük seyrettiği halde fiyatlar yükselmeye devam ettikçe daha çok taraftar bulan bir görüş var:
“Hani enflasyonun nedeni kur artışıydı; kur neredeyse yatay gittiği halde enflasyon düşmüyor...”
Tabii ki burada kastedilen aylık enflasyon. Aylık harcama bir önceki aya göre arttı mı, artmadı mı; buna bakılıyor. Yıllık enflasyonun baz etkisiyle düşmesinin ise bir önemi yok; o düşüş ekonomi yönetimine söylem malzemesi olmaktan öteye geçmiyor.
“Kurun az artması enflasyonun düşmesini sağlamadı” şeklinde özetlenebilecek bu görüş ilk bakışta gayet doğru bir yaklaşım ve haklı. Döviz kurunun tutulması (gerçekte tutmak kavramı da ne kadar doğru, o da tartışılır da) pek işe yaramamış görünüyor. Bu serzenişe şu görüş de pekala eklenebilirdi:
“Madem enflasyonun düşmesine bir katkısı yok, hiç olmazsa döviz kuru da artsaydı da ihracatçının sıkıntıları bu kadar büyümeseydi.”
Bu cümle, döviz kuru artışını yalnızca ihracatçının istediği anlamına geliyor. Aslında gerçek pek de öyle değil. Türkiye’de vatandaşın hâlâ yalnızca bankacılık sisteminde milyarlarca dolarlık döviz tasarrufu var, yastık altındaki miktar ise zaten bilinmiyor. Dolayısıyla döviz tasarrufu olan, hatta fiyatı büyük ölçüde dövizden etkilenen altın tasarrufu olan da kurun artmasını istiyor.
Kur artsa ne olurdu?
Kuşkusuz döviz geliri elde eden ihracatçı ve döviz tasarrufu bulunanlar daha mutlu olurdu.
İyi ama o zaman enflasyon ne olur, nerelere giderdi?
Geçen yılın aralık ayını 100 kabul ederek yapılan hesaplamalar çok açık biçimde dövizin, bu hesaplamada doların, Türk parasına karşı görece düşük oranda değer kazandığını gösteriyor. Özellikle “görece düşük oran” diyorum; çünkü doların on bir ayda yüzde 18 artması aslında hiç de düşük değil. Kıyaslama yaptığımız oran olan bu dönemin yüzde 43’lük enflasyonu çok yüksek.
Zaten söylenen de bir anlamda şu: “Madem enflasyon yüzde 43 arttı, o zaman dolar da aynı oranda artsaydı.”
Acaba dolar on bir ayda yüzde 43 artsaydı, biz enflasyonu yine yüzde 43’lerde mi görürdük, yoksa 53’leri, 63’leri, hatta daha yukarıları mı konuşuyor olurduk?
Galiba yaklaşımdaki temel yanlış bu.
Sanılıyor ki dövizdeki artışın enflasyon üstünde pek etkisi yok, kur artmıyorken de örneğin bu yıl olduğu gibi yüksek enflasyon yaşanıyor, bari kur da artsaydı!
Ama şu pek düşünülmüyor ya da düşünülmek istenmiyor:
“Kur artmadığı halde bu düzeyde bir enflasyon yaşanıyorken, ya bir de kur artsaydı ne olurdu?”
Başka etkenler de var
Bir konuda anlaşmak gerek...
Döviz kurundaki artış enflasyonun en büyük nedenlerinden biri ama bu demek değil ki enflasyonu artıran başka etken yok; elbette var. Hem zaten başka etken olmasaydı kur artışı kadar enflasyon yaşanır, kur da bir şekilde tutulduğu sürece enflasyon belası söz konusu olmazdı.
Türkiye tercih ettiği ve artık sonuna epeyce yaklaştığı bu politikanın temel ayağı olarak kuru tuttu. Enflasyon da zaten ancak bu sayede bu düzeylerde kaldı. Biraz önce de belirttim; bir de kur buralarda seyretmeseydi enflasyon kim bilir hangi düzeyleri görürdü.
Şimdi haklı olarak hemen “Kur sayesinde bu kadar olduysa, artık her neyse diğer önlemler de alınmalı” denilecektir. Ama işte o diğer önlemler öyle pek kolay alınamıyor, devletin alışkanlıkları öyle bir çırpıda değişmiyor.
Hadi kitabın ortasından girip şunu da soralım:
“Acaba Türkiye enflasyonu sahiden de birincil sorun olarak görüyor ve ona göre mi bir politika yürütüyor, yoksa zaman zaman dile getirilen ‘miş’ gibi yapma politikasını mı tercih ediyor?”
“TL ne kadar değerli ya da değerli mi?”
Şimdi “Bu da soru mu, kendi yaptığın grafik bile aksini söylüyor” diyebilirsiniz. Ama başlıktaki soru tam olarak bana ait değil ki. Bu soru bir anlamda Merkez Bankası’na ait. İzah edeyim...
Merkez Bankası’nın 2003 yılını 100 kabul ederek oluşturduğu reel efektif döviz kuru endeksine göre Kasım 2024 itibarıyla TL değerli değil, tam tersine değersiz; evet değersiz.
Ama dikkat, bu değersiz olma durumu hangi tarihi esas aldığınıza göre değişiyor. Buradaki değersizlik, 2003 yılı baz alınarak oluşturulan endekse göre...
2003 bazlı reel efektif döviz kuru endeksi, TÜFE üzerinden yapılan hesaplamaya göre Kasım 2024’te TL’nin 67.03 düzeyinde bulunduğunu gösteriyor. Yani TL, yüzde 33 değersiz durumda, hâlâ!
Ama baz yılını 2023 sonu olarak aldığınızda TL reel olarak yaklaşık yüzde 21 değerli.
Bu hesaplama yalnızca dolar için yapılmıyor, Türkiye’nin dış ticaretine konu tüm dövizler dış ticaretteki ağırlıkları ölçüsünde dikkate alınıyor. Ayrıca karşı ülkelerdeki enflasyon da hesaplamaya katılıyor.
Ancak benim giriş bölümünde aktardığım değerler de çok farklı bir sonuç vermiyor; o hesaplamaya göre de TL on bir ayda dolar karşısında yaklaşık yüzde 21 değer kazanmış durumda.
Yİ-ÜFE’ye göre durum
TL, TÜFE bazlı hesaplamayla 2003’ten Kasım 2024’e kadar reel olarak yüzde 33 değer kaybetmiş görünüyor. Ancak Merkez Bankası’nın Yİ-ÜFE’yi esas alarak yaptığı hesaplama, TL’nin reel anlamda pek de değersiz olmadığını ortaya koyuyor.
Yİ-ÜFE dikkate alınarak yapılan 2003 bazlı hesaplama, TL’nin Kasım 2024’te 96.42 düzeyinde bulunduğunu gösteriyor. 100’e çok yakın bir düzey ve reel anlamda bir değersizlikten pek söz edilemez. TL, Yİ-ÜFE bazlı hesaplamada ise bu yıl ilk on bir ayda reel olarak yüzde 11 değer kazanmış durumda.
Farkın nedeni ne?
TL, 2003 bazlı hesaplamada TÜFE’ye göre çok değersiz (100’den 67.03’e), Yİ-ÜFE’ye göre çok az değersiz (100’den 96.42’ye) görünüyor.
Peki bu farkın nedeni ne olabilir?
Türkiye özellikle son yıllarda sakın TÜFE’yi çok düşük ölçüyor olmasın!