Üç ayrı kesimin enflasyon bekleyişleri salı günü yayımlandı. 12 ay sonrası (Ocak 2026) için beklenen yıllık enflasyonda bir yıl öncesine göre belirgin düşüşler var. Piyasa katılımcılarının beklentisi yüzde 39,1’den yüzde 25,4’e (13,7 puan), reel sektörün beklentisi yüzde 55,5’ten yüzde 43,8’e (11,7 puan) ve hanehalkının beklentisi yüzde 75,3’ten yüzden 69,2’ye (6,1 puan) düştü. Ocak 2026 için bir hedef yok ama Aralık 2025 hedefini (Merkez Bankası’nın tahminini) biliyoruz: Yüzde 21. Hedefin üst sınırı ise yüzde 26. Bu çerçevede bakılınca, sadece piyasa katılımcılarının enflasyon bekleyişinin hedef ile uyumlu olduğu söylenebilir. Hanehalkının bekleyişi çok yüksek. Reel sektör ise arada bir yerde.
Beklenen enflasyon verisi Ocak 2015’ten başlıyor. Yıllık enflasyonun yüzde 6,6-13 aralığında dalgalandığı ve ortalamasının yüzde 9 olduğu Ocak 2015-Nisan 2018 döneminde bu üç kesimin yıllık enflasyon bekleyişleri ile bekleyişlerin oluşturulduğu ayda gerçekleşen yıllık tüketici enflasyonunun seyri Grafik 1’de yer alıyor. Teknik bir analiz gerektirmesine karşın, bu tür bir analizin başlangıç noktası ile yetinecek ve grafik ile ortalamalara bakarak çıkarsamalar yapacağım. Hanehalkının on iki ay sonrası için beklediği enflasyon, bekleyişin oluşturulduğu ayda gerçekleşen enflasyonun çok üzerinde: Yüzde 23. Yüzde 9 nerede yüzde 23 nerede? Oysa şirketler kesiminin (reel sektörün) ileriye yönelik enflasyon bekleyişinin gerçekleşen enflasyona paralel oluşturulduğu gibi bir izlenim ediniliyor. Bu dönemde şirketler kesiminin ortalama yıllık enflasyon bekleyişi yüzde 9,4 olmuş. Piyasa katılımcıları ise ileride gerçekleşecek enflasyonun gerçekleşenden daha düşük olacağını öngörmüşler. Onların ortalama enflasyon bekleyişi yüzde 7,9.
Peki, bu saptamalar enflasyonun daha yüksek olduğu sonraki dönem için geçerli mi? Mayıs 2018-Aralık 2024 döneminde gerçekleşen ortalama yıllık tüketici enflasyonu yüzde 22,1. Mevcut ekonomi programının uygulandığı Temmuz 2023-Aralık 2024 döneminde ise yüzde 34,6. Mayıs-2018-Ocak 2025 döneminde beklenen enflasyon ve gerçekleşen değerler Grafik 2‘de yer alıyor. Önceki saptamaların büyük ölçüde bu dönem için de geçerli olduğunu söylemek mümkün: Piyasa katılımcıları iyimser. Reel sektör bekleyiş oluştururken büyük ölçüde gerçekleşen enflasyona bakıyor. Hanehalkı ise her daim enflasyon açısından kötümser. Mayıs 2018-Ocak 2025 (alternatif olarak Temmuz 2023-Ocak 2025) ortalamaları şöyle: Piyasa katılımcıları: Yüzde 22,1 (34,6). Reel sektör: Yüzde 33,9 (54). Hanehalkı: Yüzde 54 (74,1).
Bekleyişleri enflasyon etkileri açısından yorumlamakta yarar var. Hanehalkının enflasyon bekleyişleri, ücret-maaş pazarlıkları ve tüketim harcamaları (GSYH’nin yüzde 65’i) açısından önemli. Açık ki hanehalkının ücret-maaş pazarlık gücü yok. “12 ay sonrası için enflasyonu yüzde 54 bekliyorum; asgari ücreti de emekli maaşımı da en az bu kadar artırmanız gerekir” diyebileceği bir pazarlık masası yok. Evet, asgari ücretli için bu işi yapacak sendikalar var; ama birincisi sendikalı oranı çok düşük. İkincisi sendikalar güçlü değil. Bu durumda, hanehalkının beklediği enflasyonun ileride oluşacak enflasyona etkisi için tüketim harcamaları kanalı kalıyor. Çalışanların yarısının asgari ücret kazandığı, büyük çoğunluğunun asgari ücrete yakın bir gelir elde ettiği, çoğu emeklinin maaşının ise bundan da düşük olduğu bir ülkede geniş halk kesimlerinin (hanehalkının çok büyük bir kısmının) “aman fiyatlar ileride artacak, koşalım da ihtiyaçlarımızı önceden karşılayalım” düşüncesi olsa bile bunu gerçekleştirecek alım gücü yok. Dolayısıyla, hanehalkının enflasyon bekleyişinin, ileride gerçekleşecek enflasyon üzerindeki etkisi çok sınırlı.
Reel kesimin enflasyon bekleyişleri ise ileride gerçekleşecek enflasyon açısından önemli. Özellikle sattıkları mal ve hizmetlerin fiyatlarını belirleme gücü olan şirketler, ileride gerçekleşmesini bekledikleri enflasyona bakarak fiyatlarını saptayabiliyorlar. Bu şirketlerin ilerisi için bekledikleri enflasyon gerçekleşenden çok etkileniyorsa –ki çok etkileniyor görünüyor- ve bir de kar marjlarını istedikleri gibi belirleyebiliyorlarsa enflasyonun düşmesi zorlaşıyor. Piyasa katılımcılarının bekledikleri enflasyonun ise bu kadar önemi yok. ‘Uzman’ görüşünü yansıttıkları için onları elbette dinleyenler var ve bir de finansal piyasalardaki işlemlerde bir miktar etkileri olabilir; o kadar.
Kıssadan hisse şu: Ekonomi programını tasarlayanların ve uygulayanların iki konuda kafa yormalarında yarar var: Birincisi, şirketler kesiminin fiyat saptama gücü nasıl azaltılabilir? İkincisi, büyük şirketlerin fiyat saptama güçlerinden yararlanmak üzere onlarla ileriye yönelik fiyat artışı anlaşmaları yapmak ne ölçüde mümkün? Bir de ipucu: Meksika’da yakınlarda hanehalkı açısından önemli olan sektörlerde faaliyet gösteren büyük şirketler ile yapılan anlaşmalar incelenebilir.
• Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.