Öngörülebilirlik, gelecekte ortaya çıkabilecek gelişmeleri tahmin edebilme yeteneğini ifade eder. Hukuk ve ekonomi başta olmak üzere yaşamın bütün alanlarında doğru kararlar almak için en önemli unsurdur. Öngörülebilirliğin olduğu bir ortamda insanlar gelecek planlarını rahatlıkla yapabilirler ve ona göre davranırlar. Bu ortamdaki davranışlar, telaş, korku, panik etkisi altında kalmaz.
Öngörülebilirliğin tersi belirsizliktir. Belirsizlik, olayların gerçekleşme olasılığının bilinmediği durumu ortaya koyan bir kavramdır. Stanley Budner, belirsizliğin üç nedeni olabileceğini vurguluyor: (1) İpucu olmayan yeni bir durum söz konusu olabilir. (2) İpuçlarının sayısı birden çok olduğu için ortada çelişkili bir durum söz konusu olabilir. (3) Farklı ipuçlarından farklı bilgiler edinildiği için ortaya çelişkili bir durum çıkmış olabilir.[i] Belirsizlik ortamlarında insanlar telaş, korku ve panik etkisi altında hareket ederler. Belirsizlik egemen olmuşsa insanlar geleceklerinin nasıl olacağını, neye göre yargılanacaklarını, yatırımlarını hangi çerçeveye göre yapacaklarını bilemez hale gelirler.
Savaş ve doğal afetleri bir yana bırakırsak belirsizliğe yol açan başlıca olgular arasında; hukuki yapının olumsuz yönde değişmesi, enflasyon artışı ve benzer olumsuz ekonomik gelişmelerin ortaya çıkması gibi nedenler yer alır. Yüksek olan ve yükselme eğilimi içinde bulunan enflasyon ortamında kimse bir sonraki aşamada fiyatların nereye varacağını tahmin edemez hale gelir. Böyle bir ortamda üreticiler ve satıcılar mallarının fiyatlarını öngörülemeyen geleceği de kapsayacak şekilde enflasyonun üzerinde tutarak belirlerken (greedflasyon davranışı) tüketiciler de gelecekte fiyatların nereye varacağını öngöremedikleri için stoklama eğilimine göre hareket ederler (stoklama davranışı.) Her iki davranış da sonuçta enflasyonun daha da yükselmesini getirir. Bu aşamada kuyruğunu kovalayan kedi yavrusunda olduğu gibi bir kısır döngü içine girilir, enflasyon yükseldikçe greedflasyon ve stoklama davranışları artar, bunlar arttıkça da enflasyon yükselir.
Vergileme açısından öngörülebilirlik; vergi mükelleflerinin vergilendirme konusundaki düzenlemeleri önceden bilmeleri ya da tahmin edebilmeleri halidir. Yılın ortasında hiç beklenmedik biçimde aynı konudan ikinci kez vergi alınması bütün planları, programları bozabilir. Geleceğe dönük programını ve yatırım planını belirli bir vergi yükünü hesaplayarak yapmış olan bir yatırımcının vergi yükünde ortaya çıkacak bir artışla karşılaşması her şeyi alt üst eder. Bu tür olayların tekrarlanması, daha da kötüsü örneğin geriye dönük vergi salınması, yatırımların ertelenmesine, hatta iptal edilmesine yol açarak ekonomiye zarar verir.
Bir toplumda ekonomi de dâhil olmak üzere, her şeyin temeli hukuki öngörülebilirlik üzerine kuruludur. Hukukun üstünlüğünün varlığı o toplumun geleceği, kendisini güvende hissetmesi açısından çok önemlidir. Ama en az bunun kadar önemli olan şey mevcut durumun öngörülemez biçimde değiştirilmeyeceğine ilişkin beklentidir. Bir toplumda hukukun üstünlüğü olmayabilir. Bu iyi bir şey değildir kuşkusuz ama bilenen bir şeydir. İnsanlar o bilinen duruma göre davranmaya yönelirler. Bunu uzak doğu ülkelerinin birçoğunda görebiliyoruz. Hukuka saygı konusunda batılı ülkeler kadar ileri durumda olmasalar da uzun süredir içinde bulundukları durum değişmediği için yabancı yatırımcılar onları böyle kabul etmiş ve ona göre oralara yatırım yapmaya yönelmişlerdir. Bu tür ülkelerde hukukun üstünlüğünün sağlanmasına yönelik adımlar çok daha iyi sonuçlara yol açar. Bunu da Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği üyeliğine girmeleri sonrasındaki durumlarından net bir biçimde görebiliyoruz. Buna karşılık hukuka saygı konusunda iyi kötü bir yerde olan bir ülkenin buradan geriye gitmeye başlaması belirsizlik artışı yaratır ve ülke riskini yükseltir. Ülke riski genellikle reyting kuruluşlarının verdiği kredi notu ve CDS primi denilen bir risk primiyle ölçülüyor. Reyting kuruluşlarının notları yılda bir veya iki kez revize edildiği için güncel durumu yansıtmaktan uzaktır, buna karşılık CDS primi her an değişen ve piyasada arz ve talebe göre belirlenen bir prim olduğu için çok daha fazla itibar edilen bir kriter konumundadır. Türkiye’nin bugünlerde CDS primi, tehlike eşiği ya da aşırı risk denilen 300 baz puanın üzerinde (330’larda) bulunuyor.
Öngörülebilirliğin azalması, belirsizliğin artması satıcıların çok daha fazla kazanmasını sağlayabilir. Özellikle enflasyonun yükseldiği ve tüketicilerin stoklama eğilimine girdiği belirsizlik ortamlarında fiyatları, maliyetlere gelen artışların da üzerinde artırmak daha kolaydır. Buna karşılık gerçekten iş yapmak, yatırım yapmak, bir yandan para kazanırken bir yandan da ülkesine katkıda bulunmak isteyen uzun vadeli düşünen yatırımcı ve girişimciler bu ortamdan mutlu olmazlar. Bugün çok para kazanmak yerine uzun vadede kazanıp geleceği öngörebilmeyi tercih ederler. Çünkü bugünkü durumun sürdürülemez olduğunu, bir gün gelip bu kazançları kaybedecek ortamla karşı karşıya kalacaklarını bilirler.
Hukukun öngörülemez olduğu bir ortamda hiçbir şey belirli değildir. Böyle bir ortamda en iyiler daha iyi konumdaki ülkelere giderler. Ülke, önce üretim kaynaklarını sonra insan kaynaklarını kaybeder.
Bir ülkenin belirsizlik illetinden kurtulup öngörülebilir konuma geçebilmesi için iki şeye ihtiyacı vardır: Hukukun üstünlüğü ve bilimin yol göstericiliği.