Klasik iktisat bilimi der ki, ekonomide hem faiz, hem döviz aynı anda zapt edilemez; birinin tutulabilmesi için diğerini bırakmak zorunludur.

2018 rahip krizi sürecinde bakıldı ki döviz baskısı çok güçlü ve tercih dövizi tutmaktan yana kullanıldı, faiz bırakıldı.

2021 krizi sürecinde faizi düşürmek uğruna dövizin tırmanmasına göz yumuldu. Döviz çok yükselince tarihi buluş diye lanse edilen KKM icat edildi. Şimdi kurtulunmaya çalışılan KKM, Türkiye’ye 1 trilyon liradan fazla bir yük getirdi.

2023 seçimleri öncesinde hem faizi hem dövizi tutma denemesi yapıldı. Bu deneme seçime kadar da iyi kötü sonuç verdi. Ama seçim geride kalınca bu sefer hem döviz bırakıldı, hem faiz. Ne var ki faiz yavaş yavaş bırakılınca enflasyon yönüyle umulan etki de doğmadı. Döviz önce sıçradı, sonra giderek yükselen faizin baskısı altında kaldı ve düşük bir artış gösterdi.

Şimdi karar zamanı

Şimdi ekonomi yönetimi önemli bir karar arifesinde. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan süreç, dün verilen tutuklama kararıyla yeni bir boyut kazandı.

Tutuklama kararının siyasi ve hukuki boyutu apayrı konular. Yaşananların bir de tüm Türkiye’yi etkileyecek ekonomik boyutu var.

Şimdi ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası önemli bir dönemece geldi. Gerçi Merkez Bankası perşembe günü bazı adımlar attı atmaya ama bunun yeterli olacağı kuşkulu.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu olağanüstü bir toplantı yaparak gecelik borç verme faiz oranını yüzde 44’ten yüzde 46’ya çıkardı. Tabii ki bundan daha önemli karar, yüzde 42,5 faiz uygulanan bir hafta vadeli repo ihalelerine bir süreliğine ara verilmesiydi. Böylece politika faizi fiilen yüzde 42,5’ten yüzde 46’ya çıkarılmış oldu.

Faizin yükseltilmesi doğru olmaya doğru da, yöntem böyle mi olmalıydı, o tartışmalı işte. Politika faizi görünürde artırılmadı ama pratikte ne yapıldığı gün gibi ortada.

Yüzde 46 yeter mi?

Piyasalarda İmamoğlu’nun gözaltına alındığı çarşamba günü yaşanan dalgalanma yaklaşık 8,5 milyar dolarlık döviz satılarak büyük ölçüde giderilmişti.

Piyasalar perşembe günü bir gün önceye kıyasla görece daha sakin olmakla birlikte akşamüstü yukarıda aktardığım iki karar geldi.

Şimdi İmamoğlu’nun gözaltı kararının tutuklamaya dönüşmesiyle bugün itibarıyla çok başka bir aşamaya geçildi.

Merkez Bankası hep ne diyordu: “Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası araçları etkili şekilde kullanılacaktır.

Herhalde şu olan bitenden sonra enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi söz konusu olmaktan çıkmış ve bu durum kesin bir hal almıştır.

Şu durumda ne yapılacak? İşte kırk katır mı, kırk satır mı budur.

Ya faizin daha da yukarı çekilmesi gerekecek; ya da “Artık nerede durursa” denilerek döviz bırakılacak.

Türkiye ekonomisi her iki durumda da bu kararlardan doğaldır ki olumsuz etkilenecek.

Peki tercihin faizin artırılması mı, dövizin bırakılması mı yönünde kullanılacağına gerçekte ekonomi yönetimi mi karar verecek, yoksa bu konuda da son sözü siyaset mi söyleyecek?

Türkiye’de ekonomik kararları ağırlıkla siyasi tercihler belirlediğine göre bu sorunun yanıtı belli sayılır.

Çok muhtemeldir ki faize artık daha fazla dokunulmadan dövizin yukarı gitmesi tercih edilecek ya da göze alınacak. Bu da ekonomiye enflasyon olarak dönecek ama yapılabilecek bir şey de yok.

Faize dokunmamaktan kastım tabii ki çok fazla artırılmayacağı. İndirim mi; onu artık bir süreliğine tümden unuttuk zaten...

Merkez Bankası sakin kalmak zorunda

Çarşamba günü televizyonlarını açan hemen herkes şoke oldu. Bir gün önce akşam İmamoğlu’nun diplomasının iptali tartışılıyordu ve bunun piyasalarda çarşamba günü ne ölçüde etkisinin olacağı düşüncesiyle uykuya dalınmıştı.

Merkez Bankası yetkilileri de öyle anlaşılıyor ki aynı hesabı yapıyordu. Ve yine öyle anlaşılıyor ki onlar da çarşamba sabahı ya televizyonlardan ya da kendilerine iletilen notlardan gözaltı kararını öğrendi.

Belli ki çarşamba günü dövize müdahale edilerek ve ne zaman ne yapılması gerektiği tartışılarak geçti.

Perşembe günü piyasalar bir gün öncesine göre daha sakindi ama içten içe bir kaynama vardı ve Merkez Bankası o gün dört karar aldı. Bu kararlar belli zaman aralıklarıyla duyuruldu.

Önce Türk Lirası uzlaşmalı vadeli döviz satım işlemlerine ilişkin duyuru geldi.

Birkaç saat sonra gecelik faizin yüzde 46’ya çıkarıldığına ilişkin karar açıklandı.

Bu kez yaklaşık bir saat sonra haftalık repo ihalelerine bir süreliğine ara verildiğine ilişkin açıklama yapıldı.--- Son olarak da likidite senetleri ihracına ilişkin duyuru geldi.

Bütün bu kararlar tek seferde açıklansa daha iyi olmaz mıydı? Elbette olurdu ama bu yapılamadı.

Merkez Bankası en azından bundan sonraki süreci umarız daha iyi yönetecektir.

Yönetecektir de yapabilecekleri de sınırlıdır.

Çığ ya da tsunamiye karşı durulamaz.

Bu çığ ya da tsunami tabii ki dövizden gelebilir.

Bugün piyasaların vereceği tepki çok önemli. Tabii ki bugünü atlattıktan sonra kaygılar geride kalıyor demek değil bu. İşte o yüzden ne yapılacağına karar verilmeli ve ona göre izlenecek yol baştan belirlenmeli.

•    Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak: ekonomim.com