Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş yurt dışında yerleşiklerden ve Türkiye’deki portföy yatırımlarının para çıkışlarını kalemine aldı.

Yurt dışında yerleşiklerden ve Türkiye’deki portföy yatırımlarından söz ediyorum. Kasım ayının ilk haftasından başlayarak iki ay boyunca yaşanan girişten sonra yeni yılın ilk haftasındaki çıkış can sıktı.

Merkez Bankası verilerine göre yurt dışında yerleşikler ya da yaygın ifadeyle yabancılar geçen hafta fiyat ve kur hareketlerinden arındırılmış halde, yani net olarak 299.7 milyon dolarlık hisse senedi ve 45.9 milyon dolarlık devlet iç borçlanma senedi sattı.

3 Kasım’da biten hafta başlayan ve iki ay boyunca bir hafta hariç (17 Kasım) sürekli artarak devam eden yabancı girişi 8 Aralık haftasında 1.5 milyar dolara dayanmış, sonrasında ise giderek hız kesmeye başlamıştı.

Bu iki aylık dönemde neredeyse tam bir çan eğrisi çizen bir grafik oluştu. 8 Aralık haftasında 1.5 milyar dolara yaklaştıktan sonra sürekli azalan yabancı girişi bu yılın ilk haftasında sıfırlandı ve hisse senedi ve DİBS toplamında 346 milyon dolarlık çıkış yaşandı.

DİBS’te çok çıkış olmaz, olamaz

Merkez Bankası verilerine göre yurt dışında yerleşiklerin elinde 5 Ocak itibarıyla 29.2 milyar dolarlık hisse senedi ve kesin alım suretiyle edinilmiş 2.5 milyar dolarlık iç borçlanma senedi bulunuyor.

 

Sondan başlarsak, yabancıların çıkarabileceği iç borçlanma senedi tutarı topu topu 2.5 milyar dolar. Tabii ki bu da önemli bir tutar ama hisse senediyle kıyaslandığında çok az. Kaldı ki DİBS’te belli bir zaman geçmeden ve kazanç elde edilmeden yüklü bir çıkış yaşanması pek beklenmez.

Hisse senedinde ise alım ya da satım olsun verilecek kararları etkileyen çok fazla etken vardır. Son dönemde Türk bankalarına dönük raporların yarattığı etkiyle yeniden giriş bile yaşanmış olabilir. Bu konudaki verileri bir hafta sonra göreceğiz.

Ekonomik cazibe (varsa bile), birinci planda değil…

Bazılarımız sanıyor ki yabancıların gelip Türk menkul kıymetlerine yatırım yapması için çok iyi olanaklar sağladık. Hatta belki şaşıranlarımız bile vardır, “Şu koşullarda gelmezlerse ne zaman gelecekler” ya da “Türkiye’ye gelmiyorlarsa dünyada gidecek başka ülke bulamazlar, nerede bizdeki olanaklar” diye…

Sakın durumumuzu olumlu anlamda abartıyor olmayalım!

Sakın fazla beklenti içine girmiş, beklenti çıtamızı çok yukarı koymuş olmayalım!

Yalnızca ekonomik verilere, özellikle de faize bakarsak yabancı için adeta cennet vaat ediyoruz, doğru.

Peki yabancı yatırımcı bu faizin kur artışıyla bir anda törpülenme riski olduğunu bilmiyor mu yani? Ya da faizin birden artmasıyla elindeki kağıdın değer yitirme riskinin olduğunu?

Onu da geçelim. Ekonomide hiçbir sorun olmadığını, yakın zamanda da olmayacağını varsayalım.

Hukuk anlamında güven verebiliyor muyuz, biraz ona bakalım…

Bu ülkenin Anayasa Mahkemesi bir karar veriyor ama o karar uygulanmadığı gibi, uygulanmayacağı açık açık söylendiği gibi, adeta bunlar yetmiyor ve bu kararı veren mahkeme üyeleri de neredeyse hain ilan edilmeye kalkışılıyor.

Hafızamızı yoklayalım; Türkiye nereden nereye geldi…

Erbakan’ın tarihi sözleri

Anayasa Mahkemesi 1998 yılında Refah Partisi için kapatma kararı aldığında partisi kapatılan ve hakkında siyasi yasak kararı getirilen merhum Necmettin Erbakan aynen şunları söylemişti:

“Anayasa Mahkemesi Refah Partimiz hakkında bir karar almış ve bu kararı biraz önce açıklamıştır. Anayasa Mahkemesi kuruluş itibarıyla Türkiye’nin en yüksek mahkemesidir. Bu mahkemenin almış olduğu kararlara bütün kuruluşların riayet etmesi gerekir. Hatta bu kararlar adli bakımdan birer vahim hata olsalar dahi. Bu, bir hukuk devletinde hatalı da olsa kararlara itaat edip uyulması gerçeğini ortadan kaldırmaz.”

Nereden nereye savrulduğumuza, mahkemelerin verdiği kararlara nasıl baktığımıza bundan daha güzel bir örnek olabilir mi?

Para belirsizliği sevmez!

Ortada böyle bir gerçek duruyorken, biz tutuyor yabancı yatırımcıların Türkiye’ye oluk oluk döviz akıtmasını bekliyoruz.

“Hukuk, demokrasi, yabancı sermaye” denildi mi birileri hemen Çin örneğini veriyor; “Ama Çin’e nasıl gidiyorlar, orada demokrasiden söz edilebilir mi” gibi bir yaklaşım sergiliyor. Elma ile armut kıyaslamasına benziyor bu. Ekonomik yönden hiç benzerliğimiz yok ki Çin ile. Ayrıca yönetim şekli bir yana orada belirsizlik yok.

Bizdeki temel sorun belirsizlik. Bir gün siyah, bir gün beyaz değilse bile gri! Yani paranın en sevmediği ortam; belirsizlik, o da bizde fazlasıyla mevcut.

kaynak : Ekonomim