- Daha önce de en az üç beş kez kaleme aldığım bir senaryo var. Hani ekonomideki tüm kötülüklerin kaynağı olarak faiz görülüyor ya, Merkez Bankası'nın politika faizi bir anda yüzde 1'e indirilse ne olurdu, neler yaşanırdı?
- Merkez Bankası'nın geçen hafta faiz indirimine başlaması ve bunun süreceğinin ifade edilmesinden sonra aklıma büyük sanatçı Levent Kırca'nın Olacak O Kadar adlı televizyon programı geldi. Bu programın Grup Gündoğarken'in seslendirdiği müziğinde geçen bir ifade var: "Tam Yerine Rast Geldi Manzara Koyduk."
- Ben de tam zamanıdır diye düşünerek faizin (mesela) yüzde 1'e indirilmesinin sonuçlarını bir hikaye olarak bir kez daha kaleme aldım.
Elinde yalnızca bindiği arabası ve oturduğu evi kalan işadamı ağır ağır ilerleyen trafikte işyerine doğru gidiyor ve her zaman olduğu gibi radyoda Türk sanat müziği dinliyordu. Pandemi döneminde bozulan işleri daha sonra faiz düşürülünce epeyce düzelmişti. Ne var ki faiz daha sonra yüzde 50’ye çıkarılınca kredi kullanamaz olmuş ve tekrar sıkıntı yaşamaya başlamıştı. Yurt içi talep çok düşmüştü, ihracatta da büyük sıkıntı vardı. Merkez Bankası 2,50 puanlık indirime gitmişti ama yüzde 47,50 olan faiz hâlâ çok yüksekti. Kredi kullanmak istese maliyet bu oranın da üstüne çıkıyordu. Ayrıca gelecek kaygısını bir türlü atamıyor, kredi kullanmaya cesaret edemiyordu. Şirketi büyütmek şöyle dursun, ayakta kalmaya çalışıyordu artık. Dalgındı, kaygılıydı, daha da ötesi endişe içindeydi.
Radyodaki müzik yayınının kesildiği önce fark etmedi bile. Sunucunun sesiyle kendine geldi:
“Bir son dakika gelişmesi için müzik yayınımıza ara verdik değerli dinleyiciler. Merkez Bankası gece yarısı yaptığı olağanüstü toplantıda faiz oranını yıllık yüzde 1’e çekti.”
İşadamı irkildiğini hissetti, faiz yüzde 1’e mi indirilmişti, yoksa oranı yanlış mı duymuştu! Radyonun sesini iyice açtı:
“Merkez Bankası’ndan yüzde 1 faizle kaynak kullanma olanağı elde eden bankaların, kredi faizlerini hızla aşağı çekmeleri ve muhtemelen yüzde 5’in altına indirmeleri bekleniyor. Böylece maliyetler düşeceği için enflasyonun da hızla aşağı geleceği öngörülüyor. Ekonomistler, bu kararla birlikte Türkiye’nin enflasyon belasından temelli kurtulacağını tahmin ediyor.”
Müthiş bir haberdi bu. Sevinçten ne yapacağını bilemedi, “Harika” diye bağırdı arabada.
Ne olacağı belliydi artık; faiz düştüğüne göre enflasyon da aynı hızda düşecek ve piyasa canlanacaktı. Haliyle satışlar artacak, kendisi de üretimini artırabilecekti. Kredi kullanıp işini büyütmesi de mümkün hale gelmişti. Kaç zamandır aklındaydı yeni yatırım ama mevcut faizlerle niyetlenemiyordu bile. Döviz artık herhalde çok daha az artardı ve aldığı dış krediyi rahatlıkla öderdi.
Merkez Bankası’nın bu kararı imdadına yetişmişti. Arabanın içinde olmanın ve duyulmayacağını bilmenin coşkusuyla “Harika” diye bağırdı bir kez daha; kendi kendine gülüyordu ve yanından gelip geçenlerin tuhaf tuhaf bakmasını hiç umursamıyordu.
Bir yandan da kafasında bir kuşku belirlemedi değil. Faiz 2021 eylülünden itibaren üstelik çok daha ılımlı bir şekilde düşürülmüş ve bunun sonu felaket olmuştu. Kur tırmanmış ve enflasyon rekorlar kırmıştı. Bu sefer nasıl olacak da tersi yaşanacaktı ki, en iyisi uzmanlara kulak vermekti...
“Mevduat faizi de yüzde 1’e inerse ne olacak?”
Hem coşku, hem merak içinde başka haberler de olabileceği düşüncesiyle diğer kanallarda gezinmeye başladı. Her yerde bu haber vardı. Bir kanal ünlü bir iktisat profesörüne bağlanmış görüş soruyordu.
“Olmaz böyle şey” diyordu profesör:
“Böyle bir karar ekonominin gerçekleriyle örtüşmez, faiz diğer koşullar oluşmadan bir kararla düşürülemez, bunun sonu felaket olur; unutmayalım 2021’in eylülünde çok daha ılımlı başlatılan faiz indirimi bile nelere mal oldu.”
İktisat profesörüne kulak vermekte yarar vardı, görüşlerine değer verdiği bir isimdi:
“Kim parasını bankada tutar ki?”
“Yıllık enflasyonumuz kaç, yüzde 45-46. Merkez Bankası faizi yüzde 1’e indirse bankalar da mevduat faizini bu düzeye kadar çekebilir, hadi yüzde 5’e çektiler diyelim. Bankalar Merkez Bankası’ndan yüzde 1 faizle kaynak kullanmak varken mevduata niye çok yüksek faiz versin. Dedim ya, mevduat faizi yüzde 5 olsun. 2025’in resmi enflasyon hedefi kaç, yüzde 21. Ama bu faiz kararı olmasa bile yüzde 30’un altında bir oran çok zor. Vatandaş elindeki 100 lirasını bankada tutsa, bu para bir yıl sonra en fazla 105 lira olacak, ama şimdi 100 liraya alabileceği bir malın fiyatı resmi hedefe göre 121 liraya ya da çok daha yukarılara çıkacak. Siz olsanız paranızı bankada tutar mısınız?
Tasarruf sahipleri ne yapar?
Sunucu, “Peki hocam tasarruf sahipleri nasıl davranır ya da nasıl davranmalı” diye sordu.
“Bir kere bankalarda yeni hesap açılması bıçak gibi kesilir. İkincisi mevcut mevduatın vadesi gelip yenilenmesi gerektiğinde kimse vadeyi uzatmaz. Vadesi dolan hesaplar birer birer kapatılır. Kaldı ki insanlar vade bitimini bile beklemeden birkaç saat sonra bankalara hücum ederse hiç şaşırmam.”
“İşler sarpa sarıyor” diye düşündü işadamı. İktisat profesörünü daha bir can kulağıyla dinlemeye başladı.
“Bugün bırakın herkesi, hesap sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i bile gitse bankalar para ödeyemez hale gelir. Zaten normalde de bankadan yüklü miktarda para çekmek istenildiğinde önceden haber verilmesi gerekir. Hadi bugün haber verildi, yarın ödenebilir mi, kesinlikle hayır. Bakın size birkaç tutar vereyim. Bankacılık sisteminde 20 Aralık 2024 itibarıyla Türk Lirası cinsinden yaklaşık 12 trilyon lira mevduat var. Bunun yüzde 1’i 120 milyar lira yapar. Bu tutara döviz hesapları dahil değil. Yani mevduatın yüzde 1’i bile 120 milyar, peki bankalarda ne kadar para var dersiniz?”
İktisat profesörü soruyu kendi kendine sormuşçasına devam etti:
“Önce piyasadaki toplam para ne kadar ona bakmak gerek. Yine 20 Aralık verisi, toplam kağıt ve demir para tutarı 656 milyar lira. Bu tutarın 56 milyarı da banka kasalarında. Yani bakın, mevduat 12 trilyon, bankaların kasasında da bunun ancak yüzde 0,5’i kadar, 56 milyar var. Yani bankalara mevduat sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i gitse, bu kişilerin ancak yarısına ödeme yapılabilir.
Sunucu “Öyleyse vatandaş parasını çekmek isterse felaket olur” diyerek araya girdi.
“Ben de onu anlatmaya çalışıyorum ya. Bu karar nasıl alınmıştır, kimin fikridir bilemem ama enflasyon olduğu yerde dururken, bir gece yarısı kararıyla faizi böyle yüzde 1’e indirirseniz, bırakın 1’i, yüzde 5’e, 10’a bile indirirseniz, ekonominin ipini çekmiş olursunuz. Umalım bu bilgide bir yanlışlık olsun ya da hemen düzeltilsin. Yoksa felaket yaşarız felaket!”
“Peki para basılsa olmaz mı?”
Sunucunun sesi duyuldu yine: “Peki Sayın Hocam para basılarak çare bulunamaz mı buna?”
“Çare bulunduğu zannedilir. Para basılarak ödeme yapılır. Zaten vatandaş parasını talep ederse ödeme yapılmak zorunda. Vatandaşa Türk Lirası ödenmemesi söz konusu olabilir mi? Ama bu kadar para birkaç gün içinde ödense ne olur, bunu düşünmek lazım. Bakın çok basit bir örnek vereyim. Fırında 10 tane ekmek, piyasada da 10 lira para varsa, talep edilen ekmek de 10 adetse ekmeğin fiyatı 1 lirada dengeye gelir. Ama siz, fırın 10 ekmek çıkarmaya devam ederken piyasadaki para miktarını 200 liraya fırlatırsanız o zaman ekmeğin fiyatı da 20 liraya çıkar. Dikkat edin, 1 liradan 20 liraya, bir anda! Yani oluşacak bu sorunu para basarak aşmayı düşünen varsa enflasyonun çok kısa sürede dört haneli düzeye çıkacağını göze alıyor demektir.
Ya dövize ya altına...
Sunucu faizle birlikte enflasyonun da düşeceği tezini hatırlattı. Haberi ilk duyduğunda aklına gelen tehlikeye iktisat profesörü de işaret ediyordu:
“Türk parasının getirisini böylesine düşürürseniz, hele hele faiz yüzde 1’lerde 2’lerde, hadi bilemediniz 5’lerde seyrederken vatandaş tekrar bankaya gitmeyeceğine göre bu para ya dövize yönelir ya altına. Dolar artık o zaman kaç lira olur, kimse bilemez; bir anda üçlü basamaklar görülebilir. 2021’in son aylarında ne olduğunu unutmayalım.”
Sunucunun da kafası karışmış gibiydi. “Peki Hocam kur çok yükselecek gibi olursa döviz alım satımına bir süreliğine yasak getirilir mi ya da KKM yeniden devreye alınamaz mı” diye sordu.
“Yasak başka bir felaket olur. Dövizle ilgili herhangi bir kısıtlama getirilirse, vatandaş bu sefer bankadaki dövizini çekmeye koşar. Bankalarda 191 milyar dolarlık döviz hesabı var. Bunun 163 milyar doları vatandaşların ve şirketlerin. Bu TL mevduata da benzemez. TL’yi basar, sonuçlarına katlanır ve insanların parasını ödersiniz. Dövizi nereden bulup ödeyeceksiniz.
KKM’ye gelince... Bunun maliyeti trilyonlarca lirayı buldu ve bundan kurtulmak için çaba gösteriliyor. Türkiye’yi aynı duruma sürüklemek akıl kârı olmasa gerek.”
İşadamında sevinçten eser kalmamıştı, hele dolarla ilgili tahmini duyunca. Ter bastı tüm vücudunu. Bir KOBİ sahibiydi ve çok değil 2 milyon dolar kadar dış kredi kullanmıştı ama son bir yılda yataya yakın bir seyir olsa da dolarda bir ara yaşanan artış zaten nefesini kesmişti. Mevcut düzey bile büyük sıkıntı yaratıyordu. Şimdi üç basamaktan, yani 100 liraların üstünden söz edilince tüm vücudunun kasıldığını hissetti. İşte o zaman işçilik günlerime dönerim, iş bulabilirsem, diye düşündü.
“Faiz yüzde 1 ama verilen para çok az olursa...”
İşadamının eli radyonun düğmesindeydi, kanal kanal geziyordu. Bir radyoda televizyonlarda izlediği bir gazeteci değerlendirme yapıyordu: “Merkez Bankası bankalara yüzde 1 faizle para kullandıracak olsa bile, bu paranın miktarı önemli.
Merkez Bankası çok az para verirse, bankalar işlerini yürütebilmek için şimdiki faizle mevduat toplamaya devam eder. O zaman Merkez’in yüzde 1’lik faizinin bir önemi kalmaz, bankaların özel sektöre kullandıracağı kredinin faizi de inmez. Yani değişen bir şey olmaz. O yüzden uygulamayı görmek gerek.”
Gazetecinin dikkat çektiği önemli bir yön daha vardı:
“Hem bu konunun yabancı yatırımcı ayağı var. Faiz böyle yüzde 1’lere indirildiğinde Hazine de bu faizden borçlanmak istese yabancı gelip iç borçlanma senedi alır mı? Türkiye, nasıl dış kaynak bulacak? Tüm diğer olumsuzluklar bir yana, döviz girişi durursa kur nereye gider? Belli ki bunlar hiç düşünülmemiş.”
“Beyefendi niye durdunuz yolun ortasında?”
Kafası allak bullak olan işadamı, şuursuzca yola bakıyordu. Sabah yoğunluğunda önünde hep birkaç metre arayla takip ettiği araçlar olurdu. Bu sefer önündeki yol bomboş uzanıyor gibiydi. “Hayal mi görüyorum” diye düşündü. Yanından geçen arabalardakiler elleriyle garip garip işaretler yapıyorlardı ve yüz ifadelerinden pek de iyi şeyler söylemedikleri belliydi. Camının tıklatılmasıyla irkildi. Bir trafik polisi camı açmasını işaret ediyordu:
“Neyiniz var beyefendi? Niye durdunuz yolun ortasında, baksanıza trafiği tıkadınız. İyi misiniz, rahatsızsanız emniyet şeridine alalım arabanızı.”
“İyiyim iyiyim” diye kekeledi. “Dalmışım, kusura bakmayın...”
Trafik polisi hem yolun ortasında niye durduğunu soruyor, hem de omzundan tutmuş sarsıyordu. Sinirlendi bu yaklaşıma. “Niye sarsıyorsun kardeşim” diye hışımla söylendi.
O sırada eşinin sesini duydu:
“Neyin var senin, n’oldu, uyansana!”
Gözlerini zorlukla açtı, eşi korku dolu bir ifadeyle kendisine bakıyordu.
“Kabus mu görüyordun ne, deminden beri uyandırmaya çalışıyorum seni, sürekli sayıklıyorsun ‘Yok faiz düştü, yok yüzde 1 oldu, yok yüzde 5 oldu, döviz artıyor, eyvah’ diye. Uyan artık. Bak ter içinde kalmışsın.
“Günaydın” diye kekeledi işadamı. Derin bir nefes aldı.
Nasıl bir kabustu bu böyle!
“Hadi kahvaltı hazır” diye seslendi eşi.
Banyoya gitti, yüzünü yıkadı, biraz kendine gelir gibi olmuştu.
Mutfağa doğru yürürken kendi kendine söyleniyordu:
“Aman ha, aman ha indirmeyin şu faizi, hele öyle çok düşük faizi aklınızdan bile geçirmeyin; aman ha!”
- Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve borsagundem.com.tr’nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.