Ekonomi gündemi de çok yoğun olunca ancak sıra geldi. Aslında ele alınması gereken başka konular da var ama Eskişehir’de sanayicilerle geçirdiğimiz bir günü aktarmadan da olmaz. Bir hafta önce bugün değerli dostum Prof. Dr. Fatih Özatay ile birlikte Eskişehir Sanayi Odası’nın düzenlediği “2025 Yılında İş Dünyasını Neler Bekliyor” konulu seminere katılmak üzere Ankara’dan Eskişehir’e gittik. Hızlı trene bindiğimizde kasım ayı enflasyonunun açıklanmasına üç beş dakika vardı ve önce tahminler üstünde durduk. Yüzde 2.24’lük oran açıklandıktan sonra ben ertesi günün yazısını trende yazıp bitirdim ve gazeteye gönderdim. Zaten yazıyı tamamladığımda Eskişehir’e varmıştık.

Bu arada kasım enflasyonu belli olduktan sonra aralık ayında bir faiz indirimi olup olmayacağı konusunda Fatih Hocam X’te bir mesaj paylaştı. Yüzde 2.24’e göre faiz indirimi olabileceğini yazan Fatih Hocam, benim bu görüşte olmadığımı da mesajına ekledi. Ben yüzde 2.24’ün faiz indirimine yetmeyeceği görüşünde olduğumu; indirimde ocak ayının yüzde 51-49 ağır bastığını vurguladığım bir mesaj paylaştım.

Eskişehir’e kadar olan yolculuğun nasıl geçtiğini anlamadık bile. Fatih Hocam ve Prof. Dr. Güven Sak Hocam ile birlikte 2000’li yılların başında TRT’de haftada bir Ekonominin Seyir Defteri adlı bir program yapardık. Sohbet havasında geçen şahane bir program olurdu. Eğlenirdik adeta ve bu izleyiciye yansırdı tabii ki. O günleri de andık.

“Önemli olan katkıda bulunmak”

Eskişehir Sanayi Odası’nda seminerden önce Başkan Celalettin Kesikbaş ve diğer sanayicilerle sohbet ettik. Başkan Kesikbaş’ın bu sohbetteki bir ifadesi çok dikkatimi çekti:

“Burada bulunan biz sanayiciler hiç iş yapmasak bile her ay kendimizi geçindirebilecek durumdayız. Peki niye uğraşıyoruz? Önemli olan bir şeyler yapmak, üretmek çünkü, amacımız bu...”

Zaman zaman çoğumuz düşünmüşüzdür; öyle iş insanları var ki değil milyon, milyar dolarlara sahiptirler ama hâlâ yatırım yapmak, üretmek için uğraşırlar.

Motivasyon budur işte; bir şeyler yapmaya devam etmek...

Hem hayat yalnızca para kazanmaktan ibaret olabilir mi?

Sanayici rahatsız!

Seminerde neler konuşulduğu Ekonomi’de 6 Aralık Cuma günü geniş bir şekilde yer aldı. Hem üstünden bir hafta geçmiş konuşmaları tekrar etmenin gereği yok. O yüzden ben daha çok izlenimlerimi aktarmayı tercih edeceğim.

Sanayicinin klasik bir takım istekleri vardır. Hele hele ihracat yapan sanayicinin ne isteyeceğini kestirmek hiç zor değildir.

Döviz kurundaki artışın enflasyonun çok altında seyretmesinden kaynaklanan kurda bir düzeltme isteği başta geliyor. Gerçi bu istek kimde yok ki!

Seminerde bir sanayicinin bu konuda verdiği bir örnek de çok yalın ve çarpıcı zaten. Bu sanayici Batı Avrupa ülkelerine ve Kanada’ya oradaki bayileri aracılığıyla ihracat yaptıklarını ve 10 bin euroya sattıkları bir makine karşılığında aylardır neredeyse aynı Türk parasını kasalarına koyduklarını; ancak o makineyi üretme maliyetinin giderek arttığını dile getiriyordu. Sonuçta 10 bin euroluk makinenin fiyatı yurt dışında değişmiyordu ama o makinenin maliyeti giderek 10 bin euroya yaklaşıyordu. Çünkü yurt içinde fiyat artış hızı, yavaşlamakla birlikte sürüyordu.

Yani sorun temelde buydu; yurt içindeki fiyat artış hızını kayda değer ölçüde aşağı çekememek.

Yalnızca Eskişehir’e özgü bir durum değil, tüm sanayici neredeyse aynı yaklaşımı sergiliyor ve denize düşenin yılana sarılması misali hemen herkes kur artışı istiyor.

Sonra? Sonra ne olacak? Bu kur artışı yeni bir fiyat artışı dalgası yaratmayacak mı?

Başa dönülmüş olacak... Kur artışı, devamında enflasyon, enflasyonla mücadele edilecek diye faizi çok artırma ve kur artışını bu şekilde düşük tutma; sonra yine “Kur enflasyondan az artıyor, kur artırılsın” istekleri...

O klasik örneği, kedinin kuyruğunu yakalamak için dönüp durduğuna ilişkin örneği verdim.

Dolayısıyla bugün sorunları aşmanın yolunu kur artışında aramak bir süre sonra aynı sorunlarla yüz yüze gelinmesi demek.

Yapılması gereken enflasyonu düşürmek için “miş” gibi yapmanın ötesine geçmek.

Ah işte o bir yapılabilse...

Üniversite mezunlarını eğitmek sanayicinin işi mi?

Sanayicilerle gerçekleştirilen hemen her toplantıda dile getirilen bir sorun var. Ara eleman bulamamak.

Bu yetmezmiş gibi bir de üniversite eğitiminin yeterli olmaması yüzünden istihdam edilecek mezunlar sanayide adeta yeniden eğitim görüyor.

ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş üniversiteden mezun olan ve istihdam etmeye karar verdikleri gençleri, eğitimleri çok yetersiz olduğu için neredeyse yeniden eğitimden geçirdiklerini söylüyor.

İyi de bu sanayicinin işi değil ki...

Hele hele sanayici ara eleman yetiştirmek durumunda olamaz ki...

Ancak Türkiye üniversite sayısını artırmayı ön plana alıp bunu maharet gibi görünce iki temel sorun çıktı ortaya...

Bir; işsizlik lise mezunlarından üniversite mezunlarına kaydırıldı ve dört yıl ertelenmiş oldu.

İki; ara eleman yetiştiren okullar tümüyle ikinci planda bırakıldı.

“Biz nasıl bütçe yapacağız?”

Dile getirilen en büyük sorunlardan biri genel olarak hedeflerin tutmaması kaynaklı plan yapamamak, bütçe yapamamak.

Türkiye’de özellikle son yıllarda enflasyon hedefleri neredeyse hiç tutmuyor. Sanayici, “Öngörülen enflasyona göre bütçe belirlesem, hesaplarım şaşıyor” diye yakınıyor. Haklı da...

Kamu kesimi; sanayiciye de, sokaktaki vatandaşa da güven vermek durumundayken bu olmuyor. Sokaktaki vatandaşın güvensizliği neyse de, sanayici eğer öngörülen enflasyona inanmıyorsa bu kez kendi tahmini olan enflasyona göre fiyat belirlemek durumunda kalıyor. Hem Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre enflasyon tahmini en iyi tutan niye reel kesim sanıyorsunuz? Çünkü reel kesim hem gerçekçi tahmin yapıyor, hem de tahminine göre fiyat artışına gidiyor ve dolayısıyla tahminle gerçekleşme neredeyse örtüşüyor.

Bakın 2025 yılı için yönetilenyönlendirilen fiyatların enflasyon hedefiyle uyumlu artırılacağını söyleyenlerin buna uygun adım atması bekleniyor; hâlâ bir ses seda yok. O zaman reel kesim de yüzde 21’lik, hadi diyelim yüzde 25’lik enflasyon hedefine inanarak yola çıkmıyor.

Çok basit gibi görünen devasa bir sorun işte...

Kaynak: ekonomim.com