Ekonomi

Bakan Şimşek “İklim Ekonomisi Sürdürülebilirlik Finansmanı Zirvesi”nde konuştu

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkış bizim önemli bir önceliğimizdi...

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkış bizim önemli bir önceliğimizdi ama başından söyledik, dedik ki ‘piyasayı bozmadan, piyasada sorun yaratmadan çıkacağız’. Ve gerçekten çıkıyoruz. Artık Türk lirası cinsinden KKM’ye son verdik. Döviz cinsinden de şimdiden haber vereyim ben temmuzda biz şirketlerin vergi avantajını yenilemeyeceğiz.” dedi.

Bakan Şimşek, “İklim Ekonomisi Sürdürülebilirlik Finansmanı Zirvesi”nde yaptığı konuşmada, iklim değişikliğinin artık tartışılmadığını ve bunun bir gerçeklik, hangi göstergeye bakılırsa bakılsın daha önce öngörülenlerden çok daha hızlı ilerleyen bir realite olduğunu söyledi.

Her senenin neredeyse en sıcak sene olduğuna dikkati çeken Şimşek, artık kalıcı bir küresel ısınmayla karşı karşıya olunduğunu kaydetti.

Küresel ekonomiye ilişkin büyüme tahminlerinin 2008 öncesi döneme göre daha düşük olduğunu ve dünyanın düşük büyüme patikasına girdiğini aktaran Şimşek, iklim krizinin kendisini gelecek on yıllarda çok daha fazla hissettireceğini ifade etti.

– “Türkiye için yeşil dönüşüm aslında bir zaruret”

Türkiye’nin de içinde olduğu 129 ülkenin bugünkü haliyle ciddi bir şekilde kuraklıkla karşı karşıya olduğunu vurgulayan Şimşek, bu ülkelerin neler yapması gerektiğini anlattı.

Bakan Şimşek, “Bütün ülkelerin mevzuat düzenlemesine gitmesi gerekiyor. Ortaya koydukları vaatler, hedeflere varmak için gerçekten bağlayıcı mevzuata ihtiyaç var. Farkındalık eğitimleri çok kritik olacak. AR-GE yatırımları, iklim değişikliğini nasıl yaşayacağız? Evet, bu çok kritik bir alan. Bu alana ciddi bir şekilde bir AR-GE yatırımı, harcaması gerekiyor. Fosil yakıt sübvansiyonlarının azaltılması ve tamamen kaldırılması gerekiyor. Bu bahsettiğim bütün dünya için geçerli olan hususlar. Karbon salınımının, ayak izinin vergilendirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla ciddi bir çaba gerekiyor.” şeklinde konuştu.

Türkiye için yeşil dönüşümün aslında bir zaruret olduğunun altını çizen Şimşek, ülkenin 2053’e net sıfır hedefi koyduğunu hatırlattı.

Bu sürecin Türkiye’nin rekabet gücünü arttıracağına vurgu yapan Şimşek, “Türkiye’nin yeşil ürünlerde rekabet gücü, potansiyeli çok büyük. O alanda hakikaten büyük bir fırsat penceresi var ve tabii bizim amacımız bu dönüşümle birlikte daha kaliteli istihdam ve tabii ki sürdürülebilir yüksekliği sağlayabilmek.” ifadesini kullandı.

– “Son yıllarda yenilenebilir enerjinin payı arttı”

Şimşek, son yıllarda yenilenebilir enerjinin payının arttığına dikkati çekerek şöyle konuştu:

Şimşek, son yıllarda yenilenebilir enerjinin payının arttığına dikkati çekerek şöyle konuştu:

“2000’li yılların başına giderseniz yenilenebilir enerjinin tamamı hidroelektrik, barajdan elde ettiğimiz enerji. Ama bugün itibarıyla bu ilave artışın hemen hemen büyük bir kısmı güneş, rüzgar ve jeotermal gibi alanlar. Dolayısıyla iyi bir noktadayız. Ama toplam kurulu kapasitede yüzde 55 civarındayız. Kurulu kapasitemizi tabii nükleer dahil önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde ümit ediyoruz ki yüzde 65-70’lerin üzerine taşıyacağız. Şu anda yenilenebilir enerji yerimiz iyileşiyor. Yani 2000 yılında 17’nci sıradayken bugün 11’inci sıraya gelmemiz demek ki yarıştan kopmamışız tam aksine hızlanmışız, iyi gidiyoruz. Ama ilave çaba gerekiyor ve o çaba da Türkiye’nin hem büyümesini destekleyici olacak hem de finansal istikrarını güçlendirecek, pekiştirecek.”

Şimşek, birincil enerji yoğunluğu endeksinin azaldığı ve petrol, doğal gaz, kömür gibi bileşenlerin GSYİH içerisindeki payının ciddi şekilde azaldığı bilgisini paylaştı.

Bakan Şimşek, sürdürülebilir finansmana işaret ederek, bütün bu süreci yönetirken kaynağa ihtiyaç olduğunu anlattı.

Özellikle çok taraflı bankalarla ilişkilerde iyileşme olduğuna değinen Şimşek, şöyle devam etti:

“Dünya Bankasından, EBRD’den, Asya Altyapı Yatırım Bankasından, İstanbul Kalkınma Bankasından bahsediyorum ve benzer üye olduğumuz, aktif olduğumuz bir sürü çok taraflı bankalar var. Bunlarla olan diyaloglarımıza ki bunlarla olan diyaloglarımız son aylarda gerçekten çok ivme kazandı. Dünya Bankası hatırlarsanız geçen sene biz Orta Vadeli Programı açıkladıktan hemen sonra 3 yıllık Türkiye’nin programlarının yani taahhütlerini 17 dolardan 35 milyar dolara çıkardılar. Yakın dönemde belki dikkatinizi çekmiştir İstanbul Kalkınma Bankasıyla bir 3 yıllık perspektifi ortaya koyduk. O da yaklaşık 6 milyar dolar. Yakında muhtemelen Asya Altyapı Yatırım Bankasıyla bir benzer çerçeve. Bu çerçevede bakarsanız önümüzdeki 3 yıllık süreçte muhtemelen 60 milyar dolarlık bir kaynak söz konusu. Bu 60 milyar dolarlık kaynağın giderek artan boyuttaki kısmının bu alan ve bu çerçevede olmasını biz önemsiyoruz ve odaklanmış durumdayız, önceliklendireceğiz.”

Şimşek, Bakanlık olarak sürdürülebilir finansman noktasında tamamen bu alanda uğraşacak Daire Başkanlığı kurmayı öngördüklerini, tasarruf tedbirleri çerçevesinde burada bir Genel Müdürlük açmayacaklarını bildirdi.

– “Şimdi aylık enflasyon zaten bir patikaya doğru evriliyor”

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, mevcut programa da değinerek, programın özünün fiyat istikrarının sağlanması, yani enflasyonun tek haneye indirilmesi, mali disiplin, sürdürülebilir cari açık, yapısal dönüşüm ve bütün bu kazanımların kalıcı hale getirecek adımlar olduğunu söyledi.

Dezenflasyon programında geçiş döneminin bittiğini ve dezenflasyon sürecinin eşiğinde olunduğunu dile getiren Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Önümüzdeki aylarda sadece baz etkisiyle değil, kalıcı bir şekilde enflasyonun düştüğünü göreceğiz hep birlikte. Biz başından beri dedik ki ilk yıl geçiş yılıdır. Geçiş yılında dedik enflasyon yıllık bazda yükselecektir. Bunu çok açık bir şekilde ben aylardır, yani 8-9 aydır program açıklandıktan sonra sahada hep söyledim. Ama o nedenle en kötüsü geride kaldı dedik. Şimdi aylık enflasyon zaten bir patikaya doğru evriliyor. Yıllık enflasyon da haziran ayından itibaren düşüşe geçecek. Özellikle temmuz, ağustos aylarında baz etkisiyle keskin düşüşler olacak. Ama ondan sonra düşüş devam edecek. Çünkü bu sadece baz etkisiyle sınırlı değil. Çünkü para politikası güçlü bir şekilde yeniden inşa edildi. Maliye politikası gelecek sene ciddi bir şekilde açığın düştüğü bir yıl olacak. Yani yüzde 3’ün altına açığın çekildiği bir yıl olacak. Dolayısıyla mali etki anlamında çok farklı bir döneme girmiş olacağız. Gelirler politikası da hedeflerle tutarlı olmaya başlayacak.”

Bütçe açığında geçen sene tedbir alınmasa depremin etkisiyle beraber piyasanın yüzde 10 civarında cari açık beklendiğini, bunu yüzde 5,2 ile sınırlandırdıklarını ifade eden Şimşek, “Bu 5,2’yi milli gelire oranla söylüyorum. Açığın milli gelire oranı geçen sene yüzde 5,2’ydi. Bunun sadece 1,6 puanı deprem dışı. Dolayısıyla deprem burada belirleyici. Bu sene açık yine yüksek seyredecek, bizim hedefimiz tabii ideal olarak geçen senenin altına çekmek. 5’in altına çekmeyi ümit ediyoruz. Ama gelecek sene esas belirleyici olacak.” dedi.

– “Geçici çözümler peşinde değiliz”

Bakan Şimşek, şu an alınan ve gelecek dönemde açıklanacak ilave tedbirlerin, çok büyük ihtimalle gelecek sene bütçe açığını kalıcı bir şekilde deprem dahil yüzde 3’ün altına çekmiş olacağını vurguladı.

Sürdürülebilir cari açıkta kalıcı bir iyileşmeyi hedeflediklerine dikkati çeken Şimşek, “Geçici çözümler peşinde değiliz. Burada tabii petrol, doğal gaz üretiminin artması önemli. Enerji Bakanlığımızın bu yönde ciddi çabası var, performansı var. Bu da yardımcı oluyor.” ifadesini kullandı.

Mayıs ayı rakamı açıklandığında çok büyük ihtimalle cari açığın milli gelire oran olarak yüzde 2 buçuğun altına gelmesini beklediklerini bildiren Şimşek, “İşimiz bitti diyemeyiz. Çünkü bu konjonktürel. Bizim esas yapısal dönüşümü başarmamız lazım.” diye konuştu.

– “Program saat gibi çalışıyor”

Ekonomi programının çalıştığına vurgu yapan Şimşek, “Program saat gibi çalışıyor. Sağlıklı politikalar, rasyonel politikalar, yani dünya normlarına, kurala dayalı politikalar, uygun politikalar ve yapısal reformlar, yeni bir hikaye oluşturdu Türkiye için. Bu hikayeye muazzam bir ilgi var. Hem içeride hem dışarıda. Yatırımcı güveni arttı. Gerçekten bu da rakamlara yansıyor. Son iki ayda Merkez Bankasının rezerv pozisyonu 70 milyar doların üzerine çıktı.” değerlendirmesinde bulundu.

Uygulanan programın bazı çevrelerce eleştirilmesine de değinen Şimşek, şunları kaydetti:

“Biz ‘bu program çalışacak ve güven yeniden tesis edilecek’ dediğimizde, ‘yok bu mümkün değil’ demişlerdi. Önce ‘program yok’ dediler. Sonra ‘program var ama bu pek kredibıl bir program değil’ dediler. Şimdi tabii bu ölçekte, yani yerel seçimler sonrası ilginin artması, belli çevreler ‘carry trade’ dedi. ‘Carry trade’ ve benzeri böyle çok kısa vadeli sıcak denilebilecek girişlerin toplam girişe oranı üçte bir düzeyde bile değil. Yani dolayısıyla burada gerçek anlamda bir portföy tercihi var. Tabii ki eleştirel bakış açısı bizim için çok değerli, yapıcı eleştiriler çok değerli. Çünkü bunlar bizim için rehber. Ama yani belli çevreler nedense bu programa ilişkin sürekli bardağın yarım kısmına bakmayı tercih ediyorlar.”

– “Büyümede dengelenme bu programın kalbi”

Uygulanan programda büyümede dengelenmenin çok önemi rolü olduğuna dikkati çeken Şimşek, “Büyümede dengelenme bu programın kalbi. Yani net ihracatın katkısı artı kalmaya devam edecek. Ama iç talep, özellikle de yılın üçüncü çeyreğinden itibaren bir miktar daha yavaşlamış olacak. Cari açıktaki düşüş tabii mart ayı rakamı var. Yani 57 milyar dolardan 31 milyar dolar civarına düşmüş ama Ticaret Bakanlığımızla yaptığımız muhabbetlerde çok büyük ihtimalle mayıs rakamı çıktığında cari açıkta yaklaşık 26 milyar dolar civarında bir rakam ön görüyorlar kendileri. O da tabii yaklaşık 1,2 trilyon dolarlık bir milli geliri baz alırsanız yüzde 2 buçuğun epey altında, yüzde 2’ye doğru evrilen bir cari açıktan bahsediyoruz. Esas rezerv birikimini biz buradan sağlayacağız.” şeklinde konuştu.

Reel sektörün, bankaların dünyadan uzun vadeli sermaye benzeri kaynak devşirdiği bir iklim oluşturacaklarını belirten Şimşek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“O iklim sayesinde ve cari açığın daralmasıyla Türkiye’de kalıcı rezerv birikimi olacak. Dolayısıyla hiç merak etmesinler o konuda kaygılı olan arkadaşlar. Bizim hiç kimseye ne örtülü ne de açık bir kur garantimiz olmadı, olmayacak. Biz şu anda mali disipline ve yapısal dönüşüme ve dezenflasyona odaklanmış durumdayız. Bizim için önemli olan programın çalışması ve çalışıyor. Çalışmasa bu sonuçlar herhalde zor alınırdı diye düşünüyorum. İşin özü şu brüt rezervlerimiz yaklaşık neredeyse 146 milyar dolar civarına çıkmış ama esas swap hariç rezervlerimiz hakikaten eksi 60 milyar dolardan artı 5 milyar dolar seviyesine çıkmış. Biz bunun bu kadar hızlı yeniden inşa edilebileceğini öngörmemiştik.”

– “Normal Türk lirası mevduat daha cazip hale gelecek diye düşünüyoruz”

Bakan Şimşek, Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkışa ilişkin ise şunları kaydetti:

“KKM’den çıkış bizim önemli bir önceliğimizdi ama başından söyledik, dedik ki ‘piyasayı bozmadan, piyasada sorun yaratmadan çıkacağız’. Ve gerçekten çıkıyoruz. Artık Türk lirası cinsinden KKM’ye son verdik. Döviz cinsinden de şimdiden haber vereyim ben temmuzda biz şirketlerin vergi avantajını yenilemeyeceğiz. Artı şu anda mevduat faiz gelirlerine sınırlı bir vergi koyduk. Dolayısıyla o hususu da çalışıyoruz. Dolayısıyla normal Türk lirası mevduat daha cazip hale gelecek diye düşünüyoruz. Enflasyon beklentilerinde iyileşme var. Enflasyon yıllık bazda yüksek seyretti. Zirveyi mayıs ayında buldu. Ama piyasaya sorarsanız önümüzdeki 12 ayda enflasyon yüzde 33’e inecek diyorlar. Önümüzdeki 24 ayda da yüzde 21’e inecek diyorlar. Biz bu rakamların bizim hedeflere önümüzdeki aylardan itibaren yakınsayacağını düşünüyoruz.”

– “Enflasyonu düşürmek çok meşakkatli bir süreç”

Bankacılık sektörünün enflasyon sürecinde zor bir sene geçirdiğini dile getiren Şimşek, sözlerini şöyle tamamladı:

“Geçici olarak defter değerinizde biraz sıkışma var. Ama biz riski o kadar hızlı bir şekilde çekiyoruz ki sizin çarpanınız, yani piyasa değerinizin defter değerine oranı hatırlıyor musunuz? Geçen sene bu vakitlerde 0,3’ler civarıydı. Şimdi 1’e doğru çıkıyor. Yani neredeyse ikiye, üçe katlanmış olacak. Bunu niye söylüyorum? Sabır için. Yani sadece toplumun bir kesiminden sabır istemiyoruz. Toplumun bütün kesimlerinden sabır istiyoruz. Niye? Çünkü enflasyonu düşürmek çok meşakkatli, zor bir süreçtir. Ama önümüzde büyük bir fırsat penceresi var. Eğer sabır ve kararlılıkla biz yolumuza devam edersek bu enflasyon hızlı bir şekilde 2026 yılında tek haneye inecek. Biz buna inanıyoruz.”